HUKUKİ REALİSTLERİN DÜNYASINDA ANAYASA HUKUKU ÖĞRETMEK*
Eric J. Segall**
Çev. Ertuğrul Kaan Yıldırım/A. Yasin Uysal
"Kanımca, anayasa hukukunu hukuk olarak öğretme becerisinin neredeyse tastamam bir çöküşünü görüyoruz." Profesör Jeffrey Abramson1
Hukuk profesörleri ve avukatlar bana, Yüksek Mahkeme hakkındaki aşırı eleştirel, hukuki realist görüşlerim hasebiyle anayasa hukukunu nasıl öğrettiğimi sık sık soruyorlar.2 Bu makalenin amaçları bakımından, “hukuki realizmi”, önemli anayasa hukuku sorunlarını çözecek Yüksek Mahkeme kararlarının metne, tarihe veya emsal kararlara değil, öncelikle yargıçların değerlerine, politikalarına ve deneyimlerine dayandığı bakış açısı olarak tanımlıyorum. Diğer bir deyişle, Yüksek Mahkeme'nin anayasa hukuku kararlarının pek çoğunu hukuk değil kişisel tercihler yönlendirmektedir.3
Hukuki realist olarak anayasa hukuku öğretmekle ilgili gelen bu soruya genellikle şunları söyleyerek yanıt veriyorum: 1) Anayasa hukuku baro sınavında yer almaktadır, bu nedenle öğrencilerimin haddizatında zorlayıcı bir girişim olan “hukukun” yerleşik kurallarını öğrenmeleri gerekir; 2) Mahkeme'nin anayasa hukuku davalarındaki tutarsızlığı öğrencilerin eleştirel düşünmelerini geliştirmelerine yardımcı olur; 3) Eğer bir öğrenci anayasa hukukunda çalışacak ise, formalizmi, tarihi, metni ve hukuk kurallarını, bu aletler sahada sonuç vermese bile, işine yarayacak şekilde kullanabilmesi gerekir ve 4) Mahkeme hakkındaki kanaatlerimi öğrencilere daha dersin ilk gününde açıklarım, böylece dersin nasıl bir şey olacağına dair fikir sahibi olurlar. Benim temel önermem, Mahkeme'nin sürekli olarak ve farklı partizan oluşumlar üzerinden pozitif hukuku son derece uzun bir süredir ciddiye almadığıdır.
Her şeye rağmen, hukuki realistlerin anayasa hukukunu nasıl öğretmeleri gerektiği, benim de düzenli olarak üzerinde kafa yorduğum mükemmel bir sorudur. Profesör Christopher Sprigman'ın bir defasında Twitter'da söylediği üzere, kendisi anayasa hukuku öğretmeyi denemiş ancak “Yüksek Mahkeme'nin çoğu zaman tutarsız bir şekilde nasıl kafasından bir şeyler uydurduğuna işaret ettiğinde öğrencilerin mutsuz olması nedeniyle” vazgeçmiştir. "Öğrenciler işin aslında kötü bir disiplin olan bir şeye inanmayı istiyorlar."4
Profesör Sprigman'ın Yargıçların yalnızca “uydurdukları” yönündeki ithamını açıklığa kavuşturmamız gerekiyor çünkü bazı Yüksek Mahkeme uzmanları buna katılmayabilir ya da Yargıçların yaptıklarını daha az küçük düşürücü bir şekilde dile getirebilirler. Fakat Sprigman bu iddiasında ne yazık ki sonuna kadar haklıdır. Çoğu anayasa hukuku davasında, pek az faydalı metin veya tarih anlatısı vardır ve yargıçlar (ve alt mahkemeler) vakitlerinin büyük bir kısmını (yine faydalı metin veya tarih anlatısından mahrum olan) daha önceki Yüksek Mahkeme kararlarını tartışmakla geçirirler. Bir akademisyenin ifadesiyle, “güncel siyasi dinamikler, tarafların mahiyetleri ve yargıçlar ile Yüksek Mahkeme üyelerinin siyasa tercihleri gibi olumsallıklar hukukun nasıl oluştuğunu etkilemektedir.”5
Başka profesörler de anayasa hukuku öğretirken karşılaştıkları hayal kırıklıklarından şikayet etmekteler. Mesela bir akademisyen, öğrencilerinin “hukuk fakültesinde bir sömestr ya da bir yıl geçirdikten sonra... hukukun ve hukuk doktrininin nasıl çalıştığı ve anayasa hukukunun tüm bunlarla hiçbir ilgisi olmadığına dair bir kanıya vardıklarını” gözlemlemiştir. "Diğer derslerde 'hukuku' öğreniyorlar. Anayasa hukukunda ise tarih, siyaset bilimi, siyaset kuramı ve buna benzer şeyler öğrenmekteler. Ne bulurlarsa. Hepsini. Ama bir tek hukuku değil."6
Bir başka profesör ise “öğrencilerim [daha ilk günden] yargısal denetimin hem tarihsel olarak hem de günümüzde herhangi bir demokratik amaca hizmet edip etmediğini soruyorlardı” demiştir.7 Bir başka hukuki realist olan Dekan Erwin Chemerinsky ise Trump döneminde anayasa hukuku öğretmek hakkında şunları söylemiştir:
"Geçtiğimiz yıl yaşanan eşi benzeri görülmedik hadiseleri Trump'a karşıymışız gibi görünmeden nasıl öğretebiliriz? Daha önce hiç 6 Ocak'ta yaşananlar gibi bir şey görmemiştik. John Eastman notunun bir seçimi hükümsüz kılmak için kullanılmaya çalışılmasına benzer bir şeye daha önce hiç tanıklık etmemiştik. Bu ülkenin tarihinde, bırakınız 6 Ocak'taki ayaklanmayı, başkanlığı kaybeden bir adayın halen muzaffer olduğu iddiasını sürdürdüğünü bile görmemiştik. Yine de tüm bunları öğretirken, sanki siyasal bir pozisyon alıyormuşuz gibi bir izlenim yaratmıyor muyuz ve Donald Trump'a oy veren öğrencilerimiz bizi sadece onun görüşleri hakkında huysuzluk yapıyormuşuz gibi görmüyor mu? Bu dersin materyalini nasıl öğreteceğiz?”8
Anayasa hukukunun “malzemesini” nasıl öğreteceğimiz, bu makalenin en azından ılımlı ya da sert hukuk realistleri olan profesörlere yöneltmeye çalıştığı sorusudur. Birinci bölümde, hukuksuz bir Mahkeme'ye ilişkin betimleyici değerlendirmelerimi, yargıç yaratısı olan anayasa hukukunun, yargıçların değer tercihlerinin toplamından ya da bazı durumlarda yargıçlar arasında yapılan pazarlıkların sonucunda ortaya çıkan ve hukuki açıdan pek de bir anlam taşımayan beş oyluk bir sonuca ulaşmaktan öte bir şey olmadığını gösteren temsili örneklerle destekliyorum. Eğer yerim ve okuyucuların sabrı müsaade etseydi, tutarsız mahkeme kararlarına 100 örnek daha verebilirdim. Nitekim ilk kitabımda bundan çok daha fazla örnek sunmaktayım.9
İkinci bölümde şu zorlayıcı soru tartışılmaktadır: Profesörler anayasa hukukunun az bir kısmının gerçekten hukuk olduğuna ya da farklı türden bir hukuk olduğuna inanıyorlarsa anayasa hukukunu nasıl öğretmelidirler.10 Üçüncü bölüm, Donald Trump'ın başkanlığı ve mevcut adaylığının hukuk profesörlerinin anayasa hukukunu öğretme tarzlarını değiştirip değiştirmemesi gerektiğine dair kesinlikten uzak düşünceler sunmaktadır.
1. Yüksek Mahkeme Yaratısı Olarak Anayasa Hukuku Genellikle Muğlak ve Tutarsızdır
Burada, yıllar boyunca anayasa hukukunda dava konusu edilen neredeyse tamamıyla tutarsızlığa ilişkin on temsili örneğe yer verilmektedir.
A) On yıllardır yükseköğretimde olumlu eylem hukuku, üniversiteye kabullerde ırksal kotaların kendiliğinden anayasaya aykırı olduğu ancak okulların azınlık üyesi öğrencilerden oluşan “kritik kitle” arayışının, diğer koşullar da sağlandığı takdirde tamamıyla anayasaya uygun olduğu yönündeydi.11 Bir okulun, azınlık öğrencilerin taban değerini temsil eden bir sayıya (başka bir deyişle, bir kotaya) haiz olmaksızın “kritik kitle” oluşturmaya yetecek kadar azınlık öğrenciye sahip olup olmadığını nasıl bilebildiğini izah etmesi için herhangi biriyle bahse girmeye hazırım. Mahkemenin yasaklanmış yasadışı kotalar kullanan okullar ile yasal olarak azınlık öğrencilerden oluşan kritik bir kitle arayan okullar arasında bir ayrım yaptığı tüm bu yıllar boyunca buna tatmin edici bir cevap alamadım.
Ne yazık ki, “kritik kitle harici tüm kotalara hayır” sorununun tutarsızlığı artık kafaları karıştırmıyor çünkü Mahkeme geçtiğimiz dönemde üniversitelerin kabul sürecinde ırka hiçbir şekilde yer veremeyeceğine hükmetti.12 Eğer Mahkeme tüm devlet okulları ve federal ödenek alan tüm okullar için tüm ırksal değerlendirmelerin kapsam dışı olduğunu söyleseydi,13 elimizde gerçekten talihsiz ve anayasaya aykırı olmakla birlikte en azından tutarlı bir karar olurdu. Ancak Mahkeme pek az anlamı haiz iki sonuca daha ulaşmıştır. Yargıçlar, söz konusu kararın Kara ve Deniz Harp okulları gibi askeri kurumlarda ırka göre ayrım yapılmasını etkilemeyeceğini belirttiler.14 Yargıçların bu kurumlara neden Harvard ya da Chapel Hill'deki North Caroliana Üniversitesi gibi diğer tüm yüksek öğrenim kurumlarından farklı davrandıkları ise tamamen açıklamasız bırakıldı.
Mahkeme ayrıca, görüşün geriye kalan kısmı göz önüne alındığında idrak edilmesi imkânsız olan şu cümleye de yer vermiştir: “Bu görüşteki hiçbir şey, üniversitelerin, bir başvuru sahibinin ırkının, ayrımcılık, esinlenme veya başka bir şekilde hayatını nasıl etkilediği tartışmasını göz önünde bulundurmasını yasakladığı şeklinde yorumlanmamalıdır.”15 Üniversitelerin, ırkı değerlendirmeye katmalarına izin verilmemekte ama başvuru sahiplerinin ırkları hakkında yazmalarına müsaade edilen kompozisyonlarını okuyabilmekteler. Kabul komiteleri başvurucunun ırkı üzerine yazdıklarını okuduktan sonra ne yapacaklar, okuduklarını mı unutacaklar? Bu tutarsız karmaşaya ancak zaman içerisinde cevap bulunabilecektir ancak bu esnada yüksek öğrenim kurumları ve üniversiteler ırksal değerlendirmeleri dikkate alırlarsa devasa dava risklerini göze almış olacaklardır.
B) Vergi mükelleflerinin dava ehliyeti hukukuna göre, bir davacı Madde I, Bölüm 8 uyarınca Kongre tarafından yürürlüğe konulan ve Anayasanın Laiklik Hükümünü ihlal ettiğini öne sürdüğü bir yasaya, vergi ödemelerinin hükümet tarafından yasadışı olarak kullanılmadığı bilgisi haricinde, davadan elde edeceği hiçbir menfaat olmasa bile itirazda bulunabilir ancak bir davacı, Birleşik Devletler Başkanı tarafından Laiklik Hükmünü ihlal ettiği iddia edilen hükümet fonlarının harcanmasına, bu fonlar genel bütçeden geliyorsa, bu karar davacı için ne kadar üzüntü verici olursa olsun itiraz edemez.16 Ne var ki, söz konusu iki davada da davacıların kişisel çıkarları veya zararları bakımından hiçbir fark bulunmamaktadır. Bu sorun, Mahkeme'nin “dava ehliyeti” olarak adlandırdığı doktriner karmaşada buzdağının sadece görünen kısmıdır.17
C) 2005'te aynı gün içinde Mahkeme, Kentucky mahkemelerindeki iki adet On Emir panosunun Laiklik Hükümünü ihlal ettiğine, ancak Teksas Kongre Binası yakınlarındaki bir kamu mülkünde bulunan On Emir panosunun Laiklik Hükümünü ihlal etmediğine karar vermiştir.18 Bizatihi Yüksek Mahkeme binasının bünyesinde de bir On Emir panosu bulunmaktadır. Meydan okuyorum, bakalım bir sonraki On Emir panosunun bu iki davada ortaya konan esnek standartlar ve dengeleri gözeten testler çerçevesinde yargıçlar tarafından anayasaya uygun bulunup bulunmayacağını tahmin edebilecek misiniz (elbette Mahkeme mevcut haliyle devlet mülkünde bulunan tüm dini sembolleri koruma altına alacaktır, ancak bu hukuki değil politik bir öngörüdür).
D) On Birinci Değişiklik “başka bir eyaletin” vatandaşları tarafından eyalet aleyhine dava açılmasını yasaklamaktadır fakat Yargıçlar, hiçbir anayasal metin bu tür davaları yasaklamamasına rağmen, kendi eyaletlerinin vatandaşları tarafından eyalet aleyhine dava açılmasını da yasaklamışlardır.19 “Başka” kelimesi tutarlı hiçbir dünyada “aynı” anlamına gelemez.
On Birinci Değişiklik aynı zamanda “herhangi bir hukuk veya hakkaniyet davası ” için de uygulanabilirdir ancak Mahkeme bunun (hakkaniyet davalarında verilen) mahkeme emirlerini yasaklamadığını ama (hukuk davalarında verilen) tazminat davalarını engellediğini söylemiştir.20 Dolayısıyla, Değişiklik hukuk ve hakkaniyeti aynı muameleye tabi tutsa da Mahkeme bunları farklı şekilde değerlendirmektedir. Yine, Mahkeme'nin anayasanın açık hükmünü göz ardı etmesini ve/veya çarpıtmasını gerekçelendirecek hiçbir “hukuki” analiz tarzı mevcut değildir.
E) Anayasa'da Kongre'nin eyalet meclisleri ve yürütme erklerinden federal yasaların uygulanmasına yardımcı olmalarını talep etmek için açık yetkilerini kullanamayacağına dair tek bir kelime bile yoktur ancak Mahkeme, Kongre'nin özel bir yetki devri uyarınca bile eyaletlere federal yasaların uygulanmasına yardımcı olmalarına yönelik bir talimat veremeyeceğine karar vermiştir (eğer yasa eyaletlerin yanı sıra eyalet dışı aktörler için de uygulanıyorsa, o zaman belki).21
F) Kongre, eyalet mahkemeleri bakmak istemese bile, genel yetkili eyalet mahkemelerinin federal meseleleri içeren davaları karara bağlamasını zorunlu kılabilir. Bir başka deyişle, Kongre, E bendinde belirtilen kısıtlamalara rağmen eyalet yargıçlarına ne yapacaklarını söyleyebilir.22
G) Mahkeme'nin Laiklik Hükmünü, eyaletlerin özel dini okullara kayıtlı çocuklara ders kitaplarını ücretsiz olarak temin etmelerine izin verecek, ancak harita, silgi ve bilgisayar gibi diğer materyallere bu izni vermeyecek şekilde yorumladığı oldukça uzun bir dönem olmuştur.23 Bu dönem boyunca, eyaletler dini okullara kayıtlı öğrencilere içeriğinde yalnızca harita olan atlaslar verebilmiş, ancak haritaları kitaplardan kopararak dağıtamıyorlardı. Bugün ise, dini okullara yapılan devlet yardımlarının hemen hemen tamamına izin verilmekle kalmayıp, devletin dini olmayan özel okulları desteklemesi bile neredeyse mecburi kılınmıştır.24 Bu, oldukça kısa bir zaman diliminde 180 derecelik bir değişim anlamına gelmektedir.
H) Görevi ile ilgili işlediği ağır suçlar nedeniyle yargılanan bir ordu mensubunun Madde III [ç.n. yani federal yargı bünyesinde] Mahkemesinde (ve jürisinde) yargılanmasına izin verilmezken, aleyhine eyalet hukukuna göre haksız fiil veya sözleşme davası açılan müflis bir kişinin Madde III Yargıcına başvurma hakkı vardır.25 Bu farklı sonuçlar için makul ve tutarlı bir temel mevcut değildir.
I.) Bir eyalet, “gebelik kriz merkezlerini” ziyaretçilerini kürtaj için eyalet kaynaklarının mevcudiyeti konusunda bilgilendirmeye zorlayamaz çünkü bunun yapılması Birinci Değişikliği ihlal eden mecburi bir söylemdir;26 ancak bir eyalet, hekimlerden hastalarına kürtajı çoğu zaman yanıltıcı veya yanlış bir şekilde açıklayan materyaller sunmalarını talep ederek Birinci Değişikliği ihlal etmez.27
J.) Son birkaç yıldır Mahkeme, Kongre'nin yürütmeye “esaslı bir meselede” yetki devretmek istediğinde bunu oldukça ayrıntılı bir şekilde düzenlemesi gerektiğine dair idarî devlet alanını kısıtlayacak yeni bir sınır icat etmiştir.28 Belirli bir meselenin “esaslı bir mesele” olup olmadığına nasıl karar verileceği ya da Kongre'nin Başkan'a “esaslı bir meselede” yetki devrederken ne dereceye kadar ayrıntılı bir şekilde düzenleme yapması gerektiği ise bilinmemektedir. Söz konusu ilke metnin hiçbir yerinde yer almamaktadır ve tarih ile de çelişmektedir.29 Bu ilkenin uygulamasını öngörmek imkansızdır ve önümüzdeki yıllarda muazzam bir tutarsızlığa yol açacaktır.
Liste böyle uzayıp gider. Bir yanıyla, bu tutarsızlık ve çok daha fazlası dolayısıyla, anayasa hukuku dersi, öğretmenlerin öğrencilerinin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmek için kullanabilecekleri mükemmel bir araç niteliğindedir. Öte yandan, anayasa hukukunu dürüstçe öğretmek ve öğrencilere bunların Yargıçlar tarafından “uydurulduğunu” itiraf etmemek hayli güçtür.
Yüksek Mahkeme tarafından yaratılan anayasa hukukunun, köklü ve saygın bir geçmişe sahip olan yargıçlar tarafından yaratılan common law'dan farksız olduğu savunularak benim betimleyici değerlendirmeme itiraz edilebilir.30 Lâkin bu benzetmede iki büyük sorun mevcuttur. Birincisi, yasa koyucular common law kararlarını hükümsüz kılabilirlerken, bir Yüksek Mahkeme kararını tersine çevirmek için bir anayasa değişikliği yapılması gerekir.
İkincisi, genel bir husus olarak, common law kararlarını veren eyalet mahkemesi yargıçları “metin ve tarih kendilerine bunu yaptırıyor” gibiymiş davranmazlar. Common law'a yön veren siyasalar genellikle yargıçlar tarafından açıkça tartışılırken, Yüksek Mahkeme, kararlarının siyasalar dışı, biçimsel değerlendirmelere dayandığını ileri sürmeyi yeğler. Aradaki bu fark önemlidir çünkü devletin şeffaflığının tam kalbinde yer almaktadır.
İşin aslı şu ki, Yargıçların yapıyor olageldiği anayasa hukukunun büyük bir bölümünü “uydurmaktan” ibaret ve belki de bu kadar yüksek riskler söz konusu olduğu için, bu hukukun hatırı sayılır bir bölümü tutarlılıktan yoksun. Christopher Sprigman gibi gerçeğin aksini iddia etmeye dayanamayan ve kariyerlerini öğrencilerin bu gerçek karşısında nasıl hayal kırıklığına uğradıklarını görerek geçirmek istemeyen profesörlere sempatiyle yaklaşıyorum. Bununla birlikte, benim için, verdiğim her dersin ilk gününde öğrencilerime anlattığım gibi, Yüksek Mahkeme'nin davaları nasıl karara bağladığına dair betimleyici açıklamalarım onları sinizme sevk etmek için değil, gerçekçi kılmak içindir. Ve gerçekçiliğe giden yol, onları daha iyi birer eleştirel düşünür ve hukukçu yapacak pek çok araç ile döşenmiştir.
2. Bir Hukuki Realist Olarak Anayasa Hukuku Öğretmek
Dersimin ilk gününde öğrencilerime bu dersin dört temel soruyu öne çıkardığını anlatırım: Ne Tür Bir Devlet İstiyoruz? Hangi Yetkileri Kullanabilir? Kararı alan Kimdir? Hangi Araçlarla bunu yapar?
Ardından, bu soruları üç hedef doğrultusunda nasıl tartışmaya çalışacağımızı açıklarım: 1) Anayasa Hukukunun Özünü Öğrenmek; 2) Eleştirel Düşünmeyi Geliştirmek; ve 3) Düşüncelerin Nasıl Daha İyi İfade Edileceğini Öğrenmek.
Yukarıdaki 1. maddeye gelirsek, onlara yerleşik hukuk kurallarının neye benzediğini açıklayacağımı ve sınavda değerlendireceğim şeyin (genellikle) bu yerleşik kurallar olacağını söylüyorum. 3 numaraya gelindiğinde, öğrencilerime mümkün olduğunca az kelimeyle tam olarak ne demek istediklerini söylemelerini ve çoğu cevabın bir başı, ortası ve sonu olması gerektiğini anlatıyorum. Öğrenciler bu hedefleri rahatlıkla anlıyor ve üzerinde çalışmaya fazlasıyla hevesli oluyorlar.
İkinci sırada yer alan eleştirel düşünmeyi geliştirme hedefi ise, sadece bu makalenin ana konusunu değil, aynı zamanda dersin en önemli hedefini de oluşturmaktadır çünkü öğrencilerin pek azı anayasa hukuku alanında çalışacak ancak hepsi olabilecekleri en iyi hukukçular olabilmek için mükemmel eleştirel düşünme becerilerine ihtiyaç duyacaklardır. Eleştirel düşünme derken, bir belgeyi okuyup ya da bir argümanı dinleyip, okuduğunuz ya da dinlediğiniz şeyin ikna ediciliği hususunda derhal şüpheci bir bakış açısıyla yaklaşabilme becerisini kastediyorum. Bu beceri en çok da Yüksek Mahkeme kararları söz konusu olduğunda önemlidir. Dekan Chemerinsky'nin de yazdığı üzere, “hukuk fakültesinin ilk gününden itibaren öğrencilere verilmesi gereken en önemli mesaj, Yüksek Mahkeme'nin öyle diyor olmasının onun doğru olduğu anlamına gelmediği olmalıdır. Öğrencilerin kararları eleştirme (ve övme) becerisine ve hukuka yeni ve daha iyi yaklaşımlar getirebilecek araçlara sahip olmaları gerekir.”31
Eleştirel düşünmeyi genel hatlarıyla tartıştıktan sonra, öğrencilerimden yılda 10.000'den fazla müşteriye hizmet sunan restoranların menülerinde görme engelliler için kabartma yazı kullanılmasını zorunlu kılan varsayımsal bir federal yasa bağlamında anayasa hukukunun kaynaklarını belirlemelerini istiyorum. Genellikle “metin ve yapıyla başlarız” diyorlar ki bu doğru bir cevap. Ardından sıradaki iki kaynak olarak ise genelde tarih ve emsal kararları gösteriyorlar. Ben de bunun doğru olduğunu söyleyerek listede neyin eksik olduğunu soruyorum. Öğrencilerin değerler, politika, sonuçlar ve kazanımlar gibi kelimelerle yanıt vermeleri çoğu zaman birkaç saniyelerini alıyor. Daha sonra bunun da doğru olduğunu ve burada eleştirel düşünmenin zorunluluk olduğunu söylüyorum çünkü partizan bölünmenin farklı taraflarında yer alan yargıçlar metin, tarih ve emsallerden bahsedeceklerse de anayasa hukuku davalarının pek çoğunda sonuçlar değerlere, politikaya ve yaşam deneyimlerine bağlı olarak şekilleniyor. Öğrencilerin bu dersteki görevi, yargıçların argümanlarındaki öncüller ile vardıkları sonuçlar arasındaki uçurumu görmek ve gerçekte hangi değerlerin söz konusu olduğunu saptamaktır. Bu mesaj öğrencileri ürkütüyor ama aynı zamanda derste neyi gerçekleştirmeye çalıştığımı da anlıyorlar.
Sonrasında sıra formalizme gelir. Öğrencilere (gerçi aradan geçen zaman nedeniyle bu örneği yakında değiştireceğim) Godfather I veya Godfather II filmlerinden hangisinin daha iyi olduğunu soruyorum. Son zamanlarda bile bu soru, Marlon Brando'nun mu yoksa Robert De Niro'nun mu daha iyi olduğu, Al Pacino'nun ilk filmdeki performansının devam filminden daha mı iyi olduğu gibi tartışmaları beraberinde getirdi. Bunun üzerine onlara şunu söylüyorum: “Godfather I'in devam filminden daha iyi olduğunu söylediğinizde (ya da tam tersi) aslında demek istediğiniz şey bir filmi diğerine tercih ettiğinizdir çünkü hiçbir mantık ya da analiz bu soruya yanıt bulamaz. Sonuçta bu bir zevk meselesidir. Daha sonra onlarla emekli yargıç Richard Posner'ın şu paragrafını tartışıyorum:
"Kamuya açık alandaki anayasal davalar, Anayasa siyasetle alakalı olduğu için ve kamuya açık alandaki davalar profesyonel hukuki normlar temelinde sağlam bir değerlendirmeden yoksun olduğu için yerinde olarak “ politik ” kabul edilir. Bu davalar yalnızca politik bir yargı temelinde karara bağlanabilir ve politik bir yargıya hukuk normlarına atıfta bulunarak doğru ya da yanlış denilemez... Bir kişi bu bağlamda “doğru” ve “yanlış” gibi terimler kullandığında, gerçekte kastettiği tek şey söz konusu kararı beğendiği ya da beğenmediğidir. Bir kişi kararı beğenmek ya da beğenmemek için gerekçeler sunabilir... ve bu gerekçelere katılan insanlar kararın doğru ya da yanlış olduğunu söylemeye meyilli olacaklardır. Fakat bu yalnızca bir kelime oyunundan ibarettir. Örneğin birisi Margarita'yı Cosmopolitan'a tercih etmek için de gerekçeler sunabilir. Her iki durumda da sorun, karşıt fikirde olan ve bu fikir ayrılıkları için makul gerekçeler sunabilen, eşit derecede açık sözlü, “makul” insanlar olacağı ve tarafsız bir gözlemcinin (tabii eğer böyle biri varsa) kimin haklı olduğuna karar vermesini sağlayacak ortak bir ölçüt bulunamayacağıdır."32
Bu giriş dersinden sonra, içtihat hukukuna tarihsel önemi ya da yargısal denetime ilişkin gerekçeleri nedeniyle değil, önümüzdeki derslerin bir öncüsü olduğu için Marbury v. Madison33 ile başlıyoruz. William Marbury, görevden ayrılan Adams Yönetimi döneminde Columbia Bölgesinde sulh hukuk yargıcı olarak onaylanmış ancak görevi kendisine hiçbir zaman tevdi edilmemişti. Thomas Jefferson Başkan olunca Marbury'yi yargıç yapmayı reddetti, bunun üzerine Marbury Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi'nde dava açtı.
Yüksek Mahkeme Başkanı Marshall'ın davadan el çekmesi gerekirdi çünkü kendisi ve kardeşi Marbury'ninki de dahil olmak üzere bazı görevlerden sorumluydu ve bu görevlerin tevdiinde başarısız oldular. Marshall'ın davaya bakması bu nedenle oldukça tartışmalıydı. Dahası, Marbury davasında Mahkeme, Marshall'ın nihayetinde hüküm kurduğu şekilde mevcut olmayan yargı yetkisini tartışmadan önce davanın esasını (görevin hukuken geçerli olması için tevdiata gerek yoktu) çözüme kavuşturmuştur. Peki o zaman neden davanın esası tartışılsın? Kaldı ki, Marshall'ın Federal Yargı Yasası 13. Bölümünü, bir davacının mandamus emri talep ettiği her durumda Yüksek Mahkeme'nin asli yargı yetkisine sahip olduğu şeklinde okuması (yargısal denetim tartışmasına sebep veren 13. Bölüm yorumu) tamamen yanlış değilse bile oldukça kuşku götürürdü.34
Yüksek Mahkeme'de yargısal denetimin ilk gerçek tartışmasında, tarihteki en ünlü Baş Yargıçlardan biri (John Marshall) davadan çekilmeliydi, Mahkeme yetkisi olmamasına rağmen esastan karar vermişti ve Mahkemeyi güçlendirmeye yönelik politik hedefini ilerletmek için mevcut olmayan bir yasa uydurmuştu. Anayasa hukukuna hoş geldiniz!
Marbury'yi tamamladıktan sonra öğrencilerimle anayasa hukukuna sinik değil de realist bir bakış açısıyla yaklaşmanın haiz olduğu farklar hakkında konuşuyorum. Devlet görevlilerinin ömür boyu kadroya sahip olması ve beş oyla fiilen denetlenemez bir güce sahip olması sorununu tartışıyoruz. Güçlü bir kürtaj yanlısı öğrenci bulmaya çalışıyorum ve eğer Mahkeme'de olsaydı, metin, tarih ve emsallerin kendisine ait anayasal değerleri değiştirmek için yeterli olup olmayacağını soruyorum. Bu kısmı, herhangi bir anayasal demokrasinin devlet görevlilerine ömür boyu iş verip vermemesi gerektiğini ve bu sorunun Yüksek Mahkeme için doğuracağı etkileri tartışarak bitiriyoruz.
Hukuki realist hukuk profesörlerinin karşılaştığı yinelenen bir sorun, öğrencilere ne ölçüde arka plan ve politika sunacaklarıdır. Örneğin, benim görüşüme göre, ilk Affordable Care Act davası olan NFIB v. Sebelius'ta35 Mahkeme, tüm hukuki meseleleri daha önceki hukuka göre yanlış karara bağlamıştır. Ancak bu makalenin amaçları doğrultusunda, benim haklı ya da haksız oluşumun bir önemi yok. Yasa için hayati önemi haiz bulunan Medicaid genişlemesini geçersiz kılan görüşün hatalı harcama yetkisi kısmı hakkında konuşmalar yaptığımda, öğrencilerden görüşün o kısmının 5'e 4 değil 7'ye 2 olarak kabul edildiğini, dolayısıyla nasıl oluyor da bu denli feci bir şekilde yanlış karar verilebildiğini söyleyen tepkiler alıyorum.
Bu soruya genelde iki yanıtım olur. Bunlardan ilki Roe v. Wade davasının da 7-2, Plessey v. Ferguson davasının ise 8-1 ile sonuçlandığıdır. Nihayetinde Yüksek Mahkeme her iki davayı da hükümsüz kılmıştır. Ama aynı zamanda onlara CNN'den Joan Biskupic'in Roberts'ın, yasanın geri kalanını onaylamak için kullanacağı oy karşılığında kararın Medicaid kısmına katılmaları için Yargıç Kagan ve Breyer'e baskı yaptığına dair haberini de anlatıyorum.36 Öğrencilerime, bu tür pazarlıkların aslında ne kadar gerçekleşiyor olduğunu bilmediğimizi söylüyorum ancak ardından heyetten müteşekkil mahkemeler, meslektaşların aynı mercii paylaşımı ve Mahkemenin beş oya ulaşması gereğinden bahis açıyoruz. Öğrencilerime burada bir tuhaflık görüp görmediklerini soruyorum. Genellikle “ama bunun hukukun kendisiyle hiçbir alakası yok” gibi cevaplar alıyorum. Bunun üzerine, mutabakat ve uzlaşmaya varmak için gerekebilecek bu tür karşılıklı tavizler ve anlaşmalar hakkında kuvvetli fikirlerim olmadığını tüm samimiyetimle itiraf ediyorum. Ancak sonrasında, iyi ya da kötü, yargıçlar tarafından yapılan bu tür müzakere ve ayarlamaların kesinlikle normal hukuki muhakeme süreçlerini aştığını ve hukukla bir ilgisi olmadığını öne sürüyorum. Bu soruyu, öğrencileri sinikleştirmek için değil, onlara Mahkeme'deki yargıçların nasıl davrandığını göstermek ve Amerikan halkının pek çok önemli meselede karara varmak için ülkedeki en yüksek mahkemesine ihtiyaç duyması açısından bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğu üzerine düşünmek için ele alıyoruz. Tartışmanın bu bölümünü, daha önceki hukukun Mahkeme'yi kısıtlamadığına ilişkin elimizde bol miktarda kanıt olduğunu ve eğer bu doğruysa, tüm ülkenin uyması gereken genel kurallar koyacak bir kurum için belki de bu tür bir politika yapımı ve pazarlığın uygun olduğunu ileri sürerek bitiriyorum.
Hukuki realist anayasa hukuku profesörleri için bir başka netameli mesele de, ne kadar zorlanırsa zorlansın (ki zorlanmalıdır) geçmiş hukukun iyi niyetli bir incelemesine dayanarak hiçbir şekilde gerekçelendirilemeyecek Yüksek Mahkeme davalarında ne yapılacağıdır. Belki de bunun en iyi örneği (yukarıda sıraladığım gibi çok sayıda olmakla birlikte) Shelby County v. Holder davasıdır.37 Partizan çizgideki 5-4'lük bir kararla Yüksek Mahkeme, Kongre'nin hangi eyalet ve vilayetlerin seçim değişikliklerini Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığı ya da üç yargıçlı bir mahkeme ile ön izne tabi tutması gerektiğini belirlerken eski bir formüle başvurduğu gerekçesiyle Voting Rights Act'in [Oy Hakkı Yasası] önemli bir bölümünü iptal etmiştir. Hükmün önemli bir kısmı, Kongre'nin Yeniden Yapılanma Değişiklikleri kapsamındaki yetkilerini kullanırken farklı eyaletlere farklı muamelede bulunmak için güçlü bir nedene ihtiyaç duyduğuydu.38 Bu hükme bir anlam verebilmenin hiçbir yolu yoktur.
Yeniden Yapılanma Değişikliklerinin başlıca amacının konfederasyon yanlısı eyaletleri kölelikten yeni kurtulmuş insanlara kanun önünde eşit muamelede bulunmaya zorlamak olduğu su götürmez bir gerçektir.39 Bunu yapmadıkları takdirde, Kongre, Yeniden Yapılanma Değişikliklerinin “uygun mevzuat” aracılığıyla sorunu düzeltme yetkisi veren açık metnine göre sorunu giderebilirdi.40 Değişikliklerin metninde veya tarihinde Kongre'nin farklı eyaletlere farklı muamelede bulunamayacağını veya bunu yapmanın “uygun” bir şey olmayacağını gösteren herhangi bir şey yoktur. Bunun aksini gösteren makul bir argüman görmüyorum ve ayrıca söz konusu kararın seçimler ve oy kullanma hakları üzerinde muazzam etkileri olmuştur. Bir yorumcunun davaya ilişkin değerlendirmesinin başlığı “Shelby County Amerika'yı Nasıl Bozdu” idi.41
Görüşüm bu yönde olduğuna göre, davayı nasıl öğretmeliyim? Kararın en iyi şekilde okunmasını sağlamayı deneyerek öğrencileri gerekçeler üzerinden yönlendirmeli ve karar hakkında ne düşündüklerine kendilerinin karar vermeleri için onlara ilham vermeli miyim? Bu benim olağan yöntemim. Aslına bakacak olursak yapılması gereken bu olabilir de. Ama sadece bunu yapmakla yetinemem. Günün sonunda Mahkeme, Kongre'nin oy kullanmada ırk ayrımcılığıyla mücadele etme yetkisine, 15. Değişikliğin amacını baltalayan, metne dayanmayan ve tarihe aykırı bir sınırlama getirmiştir. Hukukta böylesine zararlı bir sonucu gerekçelendirecek hiçbir şey bulunmamaktadır.
Bu yüzden melez bir yaklaşım benimsiyorum (ya da bunu deniyorum). Öğrencilere davayı slaytlar ve tartışmayla sunuyorum ve sorunu kendilerinin göreceğini umuyorum ve neredeyse her zaman da öyle oluyor. O anda, pek çok davada yaptığım gibi şeytanın avukatını oynamaya çalışabilirim ama yapmıyorum. Öğrencilerin, tüm ülkenin izlediği dönüm noktası niteliğindeki bir davada bile yargıçların bazen hiçbir makul hukuki akıl yürütme ve gerekçelendirmeye dayanmayan görüşleri olduğunu görmelerini sağlamak amacıyla normaldeki tarafsız tavırdan kaçınıyorum. Davanın metin, tarih ya da emsalle hiçbir alakası olmayan partizan nedenlerle karara bağlanmış olduğu açık. Bunu yaptığım (belki dava ehliyetine ilişkin olanlar dışında) pek fazla dava yok ve bunun doğru bir yöntem olduğundan emin değilim. Ancak söz konusu kararı savunurken söyleyecek samimi ve dürüst bir söz bulamıyorum. Yıllar boyunca öğrenciler bunu savunmayı denediler ama bu genellikle sadece birkaç dakika sürüyor çünkü sınıftaki diğer öğrenciler Shelby County v. Holder davası gibi bir facianın hukuken savunulacak bir tarafı olmadığına dair ikna edici argümanlar sunuyorlar.
Hukuki realist bir dünyada anayasa hukuku öğretmek hakkında son bir düşünce. Hukuki realizmin Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi'ni yeteri kadar betimleyemediğini düşünen bir formalist bile olsanız, Mahkeme'deki yargıçlar değiştiğinde anayasa hukukunda meydana gelen pek çok değişikliği gerekçelendiren ya da açıklayan normatif bir kuram üretmek durumundasınız. Yakın zamanda Mahkeme, anayasa hukukunun diğer temel meselelerinin yanı sıra kürtaj,42 olumlu eylem,43 [ç.n. silah bulundurma hakkına ilişkin] İkinci Değişiklik,44 dini inançların serbestçe yaşanması,45 laiklik hükmü,46 ve kuvvetler ayrılığı47 meselelerine dair hukuku tümüyle değiştirmiştir. Ancak Amerikan tarihi boyunca, yargıçlar anayasal yargılamanın hemen her alanında bence ileri bir geri gitmiş ve kendi kendilerine çark etmişlerdir.48
Bu sürekli dalgalanmalar katı bir hukuki realist olarak bana mantıklı geliyor ama herhangi bir profesörün metinden, tarihten ve içtihattan bağımsızlaşan bir teori olmaksızın bu değişimleri nasıl açıklayabileceğini tahayyül edemiyorum. Otuz üç yıllık öğretim hayatımda, anayasa hukukunda yüzyıllardır meydana gelen bu topyekûn değişiklikleri gerekçelendirecek ciddi bir hukuk argümanı hâlâ duymadım. Dekan Erwin Chemerinsky'nin uzun zaman önce yazdığı gibi, anayasa hukuku sıklıkla çatışan değerlerin dengelenmesiyle ilgili bir şeydir ve “bunun dışında başka bir şey yoktur.”49 Anayasa hukuku öğretmeyi bu gerçeği göz önünde bulundurarak yapmak alaycı bir yaklaşım değil, Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi'nin anayasa hukuku davalarını nasıl karara bağladığına dair gerçekçi bir değerlendirmedir.
3. Trump Çağı
Trump dönemi, anayasa hukuku öğretmeye yeni zorluklar getirmiştir çünkü kendisinin ne kadar tartışmalı biri olduğu ve Amerika'nın hali hazırda kutuplaşmış siyasetine ne kadar çok katkıda bulunduğu ortadadır.50 Bir hukuk profesörü sorunu şu şekilde özetlemiştir:
"Diğer birçok şeyde olduğu gibi, Anayasa Hukuku öğretmek de Donald Trump'ın başkanlığından sonra artık eskisi gibi olmayacaktır. En azından öyle olmamalıdır. 2016 seçimleri Amerikan anayasal demokrasisine eşi benzeri görülmemiş şekillerde defalarca saldırıda bulunan otoriter bir demagogu iktidara getirdi.... Trump'ın davranışları ne zamandır uykuda olan anayasal hükümlerin yeniden ele alınmasını tetiklemiş, köklü anayasal normları ve teamülleri ayaklar altına almış ve hatta temel Amerikan anayasal ideallerine meydan okumuştur. Ve bu saldırılara rağmen destekçilerinin kendisine olan sadakatinin devam etmesi, Amerikan anayasal demokrasisinin geleceği açısından varoluşsal soruları gündeme getirmektedir."51
Donald Trump'a karşı daha az hasmane bir tutum içinde olunsa dahi, onun (iyi ya da kötü yönde) önemli politik normları değiştirdiği, sadece bir başkanlık döneminde mahkemeye üç yargıç yerleştirdiği ve Başkanlığını çoğu Amerikalının daha önce hiç deneyimlemediği bir şekilde yürüttüğü konusunda pek az tartışma söz konusu olabilir. Trump Başkanlığı, Donald J. Trump'ın gündeme getirdiği zor ve sıra dışı meselelerden sadece birkaçını saymak gerekirse, bağışlama yetkisi, Kongre'nin ve eyalet mahkemelerinin Başkan ve finans kuruluşları hakkında mahkemeye zorla getirme emri verme yetkisi, uzun süredir unutulmuş olan [ç.n. federal görevlilerin herhangi bir sebeple hediye, menfaat elde etmesini yasaklayan] Hediye Yasağı Maddesi ve Başkan'ın sosyal medya kullanımı hakkında ciddi meseleleri gündeme getirmiştir.52
O halde sorulması gereken soru, Trump döneminin anayasa hukukunu öğretme şeklimizi değiştirmesi gerektirip gerektirmediğidir. Bu soruna doğru bir perspektiften bakmak için henüz biraz erken olsa da, en azından Trump'ın görevde olduğu dört yıl ve ardından ikinci kez aday olduğu Başkanlık döneminde, tamamı Trump tarafından atanan üç yeni yargıçla birlikte Yüksek Mahkeme, kürtaj, olumlu eylem, silah kontrolü, dinsel özgürlük ve kuvvetler ayrılığı gibi bu ülkenin en tartışmalı anayasa hukuku konularından bazılarını tersine çevirerek yeniden düzenledi.53 Hiç değilse anayasa hukuku profesörleri şunu itiraf etmeliler ki, her ne kadar Mahkeme yıllar içinde dava konusu edilen anayasal hükümlerin çoğuna ilişkin tutumunu sürekli olarak değiştirmiş olsa da, Mahkeme'nin bu kadar çok şeyi bu kadar kısa bir süre içinde tersine çevirmesi ve değiştirmesi oldukça nadir görülen bir durumdur. Söz konusu yeniden düzenlemenin etkileri, temel anayasa hukuku derslerinin tümünde hocalarca tartışılmak durumundadır.
Anayasa hukuku profesörleri derslerinde Donald Trump hakkında kararsız-bilinmezci bir tavır mı takınmalılar? Bu zor soruya ikna edici bir cevabım yok. Bununla birlikte, pek çok anayasa hukuku dersinde farklı politik ve partizan değerlere sahip öğrencilerin yer alacağını unutmamak son derece önemlidir.
Sezgilerime dayanarak söylemem gerekirse, Trump'ı anayasal düzene karşı geçmişteki hiçbir Başkana benzemeyen ciddi bir tehdit olarak gördüğüm için (kendisi askerlik ya da devlet hizmetinde hiç bulunmadan bu makama gelen tek kişidir), odadaki fili yok saymamalıyız. Ne var ki Trump'ın Başkanlığını sınıf ortamında partizanlık yapmaksızın tartışmak oldukça güç. Bu konuda geçici bir fikir olarak, öğrencilere, en azından sizin görüşünüze göre, Trump'ın Başkanlığının, tıpkı şimdiki adaylığı gibi, diğerlerine hiç benzemediğini ve Trump'ın iki büyük siyasi parti arasındaki normal partizan siyasetin bir tezahürü olmadığını açıklayabilirsiniz. Bir bakıma Trump, Başkanların Shelby County'sidir denebilir ve bu yönüyle savunulacak bir yanı yoktur. Ancak bu yola girilecekse, bunu öğrencileri güvenli bir alanda tamamen farklı düşünmeye davet edecek şekilde yapmak son derece kritiktir.
Sonuç
Anayasa hukuku öğretmek normal zamanlarda da zordur ancak Yüksek Mahkeme bu kadar hızlı değişirken ve eski bir Başkan farklı mahkemeler tarafından suçlu bulunurken iş daha da zorlaşıyor. Önemli anayasa hukuku sorunlarını çözüme kavuşturan Yüksek Mahkeme kararlarının metin, tarih ya da emsallere göre değil, öncelikle değerlere, politikaya ve deneyimlere dayandığına inanan bizler için bu iş çok ama çok daha zordur. Öğrencilerimize hukukun yerleşik kurallarını öğretirken aynı zamanda kararların politik ve kişisel içeriğinin de farkında olmalarını sağlamalıyız. Öğrencilerimizin aşırı derecede sinik olmalarını istemeyiz, öte yandan en yüksek mahkememiz hakkında daha gerçekçi bir algıya sahip olarak dersten ayrılmalarını umarız. Her ne kadar bu makale hukuki realist bir dünyada anayasa hukuku öğretmek ile cebelleşen hukuk profesörleri için ikna edici cevaplar sunma iddiası gütmese de, umuyorum ki konuyla ilgili soruları gündeme getirmiş ve bu görevi biraz daha az bunaltıcı hale getirecek birkaç faydalı öneri sunabilmişimdir.
Dipnotlar
2) Bkz. https://www.jurist.org/commentary/2023/07/supreme-court-not-real/
3) Hukuki realizm Yüksek Mahkeme'nin çok ötesine uzanmaktadır, ancak bu makale anayasa hukukunu büyük ölçüde en üst mahkememizin kararlarından hareketle öğretmekle ilgilenmektedir. Dolayısıyla bu makalede hukuki realizmi ve alt derece mahkemeleri tartışmaya gerek yoktur. Hukuki realizm ve hukuki formalizm üzerine yapılmış harika bir tartışma için bkz. https://sftlawyers.com/legal-formalism-vs-legal-realism-the-law-and-the-human-condition/.
4) https://www.dorfonlaw.org/2020/03/teaching-constitutional-law-in-world.html
5) https://ballsandstrikes.org/legal-culture/how-professors-can-teach-constitutional-law/
6) https://prawfsblawg.blogs.com/prawfsblawg/2010/07/things-you-ought-to-know-if-you-teach-constitutional-law.html (yazar, öğrencilerinin bu görüşlerinde haklı olmadıklarını, ancak bu şekilde hissettikleri gerçeğini kabul edip buna göre hareket etmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu makalenin de gösterdiği gibi, ben de öğrencilerle aynı fikirdeyim).
8) Aynı yerde.
9) ERIC SEGALL SUPREME MYTHS 24-165 (2012).
11) Bkz. Grutter v. Bollinger, 539 US 306 (2003).
12) SFFA v. Harvard, 600 U.S._ (2023) (slip op.), https://www.supremecourt.gov/opinions/22pdf/20-1199_hgdj.pdf.
13) Medeni Haklar Yasası'nın 6. Bölümünde federal ödenek alan kurumların ırk temelinde ayrımcılık yapamayacağı belirtilmektedir. SFAA'da Mahkeme bu yasayı yine 14. Değişikliğin eşit koruma maddesiyle aynı anlama gelecek şekilde yorumlamıştır. Aynı yerde sayfa 6, dipnot 2.
14) SFFA, slip. op. sayfa 22, dipnot 4.
15) Aynı yerde sayfa 39-40.
16) Hein v. Freedom From Religion Foundation, Inc., 551 US 587 (2007).
17) Bkz. https://www.dorfonlaw.org/2021/06/standing-doctrine-like-no-other.html
18) McCreary County v. American Civil Liberties Union, 545 U.S. 844 (2005).
19) Seminole Tribe of Florida v. Florida, 517 US 44 (1996).
20) Edelman v. Jordan, 415 U.S. 651 (1974).
21) Printz v. United States, 521 U.S. 898 (1997).
22) Testa v. Katt, 330 U.S. 386 (1947).
23) Wolman v. Walters, 433 U.S. 229 (1977).
24) Carson v. Makin, 596 U.S. _ (2022).
25) Stern v. Marshall, 564 U.S. 462 (2011).
26) National Institute of Family and Life Advocates v. Becerra, 585 US _ (2018).
27) Planned Parenthood v. Casey, 505 US 833 (1992), rev. on other grounds in Dobbs v. Jackson Women's Health Organization, 597 US _ (2022).
28) Bkz. West Virginia v. Environmental Protection Agency, 597 U.S. _ (2022).
29) Bkz. Julian Mortenson & Nicholas Bagley. "Delegation at the Founding," 121 Columbia Law Review 277 (2021).
30) Bkz. DAVID STRAUSS, THE LIVING CONSTITUTION (2010).
32) https://chicagounbound.uchicago.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=5278&context=journal_articles
33) 5 U.S. 137 (1803).
34) Marbury'nin en bilinen eleştirisi William W. Van Alstyne, A Critical Guide to Marbury v. Madison, 1969 Duke Law Journal 1 (1969).
35) 567 U.S. 519 (2012).
37) 507 U.S. 529 (2013).
38) Aynı yerde sayfa 544.
39) Strauder v. West Virginia, 100 U.S. 303 (1880).
40) U.S Const. Amend. 15.
41) https://www.theatlantic.com/politics/archive/2018/07/how-shelby-county-broke-america/564707/
42) Dobbs v. Jackson Women's Health Organization, 597 U.S. _ (2022).
43) SFFA v. Harvard, 600 U.S._ (2023).
44) New York State Rifle & Pistol Association Inc. v. Bruen, 597 U.S. _ (2022).
45) Carson v. Makin, 596 U.S. _ (2022).
46) Aynı yerde.
47) West Virginia v. Environmental Protection Agency, 597 U.S. _ (2022).
48) Bkz. Eric J. Segall, Constitutional Change and The Supreme Court: The Article V Problem, 16 U. Pa. J. Const. L. 443 (2013).
49) Erwin Chemerinsky, Foreword: The Vanishing Constitution, 103 Harvard Law Review 43, 104 (1989).
50) Makalenin bu bölümü daha farklı bir biçimde şurada yayınlanmıştır: https://www.dorfonlaw.org/2023/09/teaching-constitutional-law-in-trump-era.html
51) Joel K. Goldstein, Teaching Constitutional Law After the Trump Presidency, 66 St. Louis U. L.J. 409, 410 (2022).
52) Bkz. aynı yerde sayfa 434-440.
53) Bkz. yukarıdaki 42-47 numaralı dipnotların ilişiğindeki metin.
* : SSRN'de 9 Eylül 2023'de yayınlanmıştır (https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=4567025). Güncellenmiş versiyonu ilerleyen tarihlerde University of Pittsburgh Law Review'de çıkacaktır.
** : Ashe Family Kürsüsü Hukuk Profesörü, Georgia State University College of Law. Pittsburgh Universitesi öğrencilerine ve fakültesine hukuk eğitimi üzerine düzenledikleri harika ve aydınlatıcı sempozyum için teşekkür ederim. Bu makale kısmen bu blog yazısından türetilmiş ve daha sonra bu blog yazısına eklenmiştir:: https://www.dorfonlaw.org/2020/03/teaching-constitutional-law-inworld.html
Yorumlar
Yorum Gönder